Kadına Şiddete Hayır!!!
Herkese Merhaba,
14 Şubat gece yarısından beri ben perişan bir haldeyim. Bir kaç öküz haricinde bir çok kadında benim gibi eminim. Ben ne zaman bu tür bir haber okusam yıkılıyorum. Günlerce uykum kaçıyor. Hassas bir bünyem var. Belki yetiştirilme tarzımdan ya da her kadının başına gelen taciz olayları benimde başıma geldiğinden. Burada başımdan şu geçti bu geçti diye taciz edilme detaylarımı paylaşmayacağım çünkü detayın çokta önemli olmadığını düşünüyorum. Önemli olan kadına yapılan bu çirkin eylem, kadını küçümseme ve sindirme-korkutma-aşağılama davranışının kendisi.
Eskiden ben küçükken otobüste yolda vs başıma bir taciz etme olayı geldiğinde susardım. Ama daha o yaşlarımda sustuğum için kendimden nefret ederdim. Günlerce kendimle kavga eder ve kızardım kendime. Ama yaşım ilerledikçe, üniversitede ailemden ayrılıp bu koca şehre(Bursa'dan-İstanbul'a) geldiğimde artık yalnızdım ve birden büyümüştüm. Başıma otobüste ya da yolda ya da herhangi bir yerde bu tür bir olay geldiğinde artık susmuyordum. Olağanca gücümle elimden ne geliyorsa ardıma komuyordum artık. Ama nereye kadar... İşte bende Beren Saat'in de yazdığı gibi 'ucuz kurtulan' kesimde kalan kadınlardan biriymişim meğer.
Ben yaşanan olayların detaylarına inildikçe kanımın damarlarımdan çekildiğini hissediyorum. Bu tür insanlarla aynı havayı solumak beni hasta ediyor. Sanki o hava zehirli ve nefes aldıkça kanıma o zehir karışıp beni öldürüyor yavaş yavaş. Yaşanan olay şiddet, vahşet, taciz, tecavüz... Sevgili Özgecan, sen şimdi bir melek oldun. Keşke bunların hiç birini yaşamasaydın. Keşke hala yaşıyor olsaydın:((
Burada olay ailelere, anneler ve babalara düşüyor. Annem hep bizim için (2 abim ve ben) "hiç bir zaman çok paraları malları mülkleri olsun diye sizin arkanızdan, sizin için dua etmedim. Evlatlarım için hep tek duam vardı. Allahım evlatlarımı iyi olan insanlardan eyle ve onları tüm hayatları boyunca iyi ve insan kıymeti bilen insanlarla karşılaştır."
Şimdi bende bir anneyim ve bende evladım için benzer duayı tekrarlıyorum. Ona bakınca içim titriyor ama 'insan' olması için gerekirse zalim ve katı da davranıyorum.
Eğitim ailede başlar sözü çok doğru. Evlatlarımızı kız erkek ayrımı yapmadan insan gibi ve merhametli yetiştirelim. Yeri geldiğinde haklarını savunsunlar ama kimsenin hakkını yemesinler. Erkek olduğu için yüceltip kız olduğu için ezmeyelim. Hepsine eşit davranalım. Ayrıca çocuklar ne söylediğimizden çok ne yaptığımızı daha çabuk öğrenen ve bizi taklit eden varlıklar. Bu sebeple burada işin çoğu babalara düşüyor. Babalar eğer annelerine gerçekten iyi ve kıymetli bir varlık olarak davranırsa evlatları da ileride karşılaştığı her bayana (arkadaşı, sevgilisi,eşi,kız kardeşi, kuzenleri vs) aynı hassasiyetle yaklaşır inanın.
Bu konuda öncelikle kısa vade de çok caydırıcı yasa değişikliğine gidilmeli. Sonrasında geniş vadeli olarak düşünürsek te gerekirse il il tüm ailelere zorunlu eğitimler verilsin. Yaşlı/genç denilmeden herkes bu eğitimleri alsın. Kamu spotları oluşturulsun ve yaygınlaşsın. Polisler aile içi şiddet vakaları bile olsa daha hassas ve daha caydırıcı yaklaşsın. Okullarda hatta ana okullarında cinsiyet ayrımına/kadına şiddete karşı eğitim ve görsel çalışmalarla çocukların bilinç altına işlensin.
Artık ülkemde kadınlar içinde somut adımlar atılsın. Biz başka Özgecanları kurban vermek istemiyoruz. Başka anaların babaların gözü yaşlı arkada kalmalarını istemiyoruz artık. Yeter artık yeterrrr..
Eğer biraz sevgi, hoşgörü ve sıcaklık kaldıysa sizi bulması umuduyla...
hoşçakalın..
Oğlumla Oynadığımız Oyunlara Örnekler
Herkese Merhaba,
Bu yazımda oyun sıkıntısı çeken anne-babalara
alternatif olabilecek oyunlarımıza ilişkin birkaç örnek vermeye çalışacağım.
Demir haziran ayında 5 yaşına girecek. Yani 5 yaş
grubu çocuğu diyebiliriz. Bazen bizde ne çeşit oyunlar oynasak ne gibi
aktiviteler yapsak düşünüp dursakta aslında o bizi çok güzel yönlendiriyor.
Örneğin kaliteli/eğitici zaman geçirip aktivite
değişikliği olması açısından aşağıdaki labirentleri internetten bulup
indirmiştim. Ara ara kağıt kesme çalışmaları ve hemen arkasından da ödül olarak
bu çok sevdiği labirent aktivitesi/bulmacasını yapıyoruz.
Zeka gelişimi açısından faydalı diye düşünüyorum bu
tür labirent bulmacalarının. Ayrıca Demir’in hayal gücü çok yüksek olduğundan
babasıyla oynarlarken bazen evdeki bloglardan da kendi labirentlerini yaparak
minik hayvanlarını labirentleri arasında gezintiye çıkartıyor ya da arabaları
için gezi labirenti oluşturuyorlar. Bu nokta da biz ona kağıda bastığımız
labirent bulmacalarını yaptırırken o zengin hayal gücü ile oyuncaklarından da
kendi labirentlerini oluşturabiliyor. Tabi ki babası ve benim yardımımla.
Evde
sizde bu tür oyunlar oynayarak kaliteli zaman geçirebilirsiniz. Kağıda değişik
labirent bulmacaları bastırmak isterseniz de bilgisayarınızın arama motoruna
“çocuk labirent örnekleri” yazarsanız karşınıza bir çok örneğin çıktığını
göreceksiniz. Çocuğunuzun yaşına uygun olabilecek olanları örnekler arasından
seçebilirsiniz. Ben ilk başta bayağı kolay olanlarla başladım. Zorlarla ya da
yaşına uygun olmayanlarla başlarsanız sıkılabilir dikkat!
Evde oynadığımız bir diğer oyun ise el kuklalarımızı
elimize geçirerek onları konuşturmak. Normalde yaşadığı olayları, okulda
başından geçenleri, düşüncelerini ağzından cımbızla çekerek bile zor aldığımız
oğlumuzdan kuklalar yardımı ile bazen başından geçen ilginç olayları
öğrenebiliyoruz. Kuklaları oyuncak mağazalarından, İkea’dan ya da internette
birçok siteden temin edebilirsiniz. Ayrıca geçen gün okulda çekilmiş
fotoğraflarına bakarken demirin sınıfta eline kukla geçirerek arkadaşlarına
gösteri yaptığını gösteren bir fotoğraf gördüm. Öğretmeni ile görüştüğümde ise
serbest zamanında arkadaşlarına kukla gösterisi yapmak istediğini söylemiş ve
bunun için öğretmeninden izin alarak kendi isteği ve iradesi ile kukla
gösterisini yapmış. Bunu duyduğumda çok mutlu oldumJ
Ayrıca arkadaşları da çok eğlenmiş J Aşağıdaki resim
okulda yaptığı kukla gösterisi sırasında çekilmiş;
Zaman zaman size değişik oyun alternatifleri anlatmaya
çalışacağım. Umarım faydalı olur.
Sevgi ve sağlık ile kalın…
Yarıyıl Tatili Bursa Ziyaretimiz
Herkese
Merhaba,
Okulların
tatil olmasıyla birlikte hemen Bursa’ya ailemin yanına gittik. İlk hafta
işlerimizin yoğunluğu ve eşimin yurt dışı iş gezisi sebebi ile oğlumu Bursa’da
annemlerde bırakarak geri döndük. İlk kez oğlumdan uzak bir hafta geçirdim ve
herkesin ‘biraz kafanı dinle’ demesine rağmen ben gerçekten çok üzgündümL
Ev, şehir
benim için bomboştu. Gözüm kesinlikle arkada kalmadı çünkü bu dünyada en
güvendiğim insanlara emanet ettim oğlumu. Ancak onsuz olmaya alışık olmamanın
verdiği huzursuzluğu bir türlü üstümden atamadım. Neyse ki bir hafta çok çabuk
geçti hafta sonu oğluma kavuştum. Ben onu ve o da anneciğini çok
özlemiş. Bol bol öpüştük koklaştık ve sarıldık J
Sonraki hafta bende onunla
tatil bitimine kadar Bursa’da kaldım. Havalarında güzel olması sebebiyle gezdik
biraz.
Bir gün
oğlum ve kuzenlerim birlikte Heykel/Kapalıçarşı/Ulucami/Kozahan turu yaptık.
Aşağıdaki fotolar oradan;
Bir gün de
taaa lise yıllarımdan beri uğrayamadığım Sönmez İş Hanı’ndaki sahaflara uğradım
ve bu ganimetlerde oradan;
Bir önceki
hafta geldiğimizde Cumalıkızık Turu yapmıştık, yazısı için buraya tık tık..
Bu seferde
yine kısa bir Cumalıkızık ziyaretim ve bir çay içimlik uğrama fırsatım oldu. Bu
fotolarda o güne ait;
Bunun
dışında da akrabalarım/kuzenlerim ve yeğenlerimle çok güzel vakit geçirdim.
Genelde evde ailemle olmayı daha çok tercih ettim bu gelişimde nedense. Artık
yaşlanıyormuyum yoksa yorgunmuyum bilemedimJ
Bu fotolarda
dönüşte oğlum martılara poğaça/simit atarken;
Şimdilik
sevgi ve sağlıcakla kalın…
Kitap Yorumu - Varlık ve Piçlik, Hakan Akdoğan
Herkese Merhaba,
Ocak ayını 6 kitap okuyarak bitirdim ve şubata da 'Varlık ve Piçlik' kitabı
ile başladım. Şubatın 10 'u ve bu ayın 4. kitabını okuyorum. Bu hızla gidersem
yıl sonu okuma hedefime ulaşacağım gibi:)
Şubatın başında Bursa'ya oğlumun yanına giderken başladım bu kitaba. Daha
ilk sayfasından çok sevdim. Sebebi de o kadar toplumsal ve o kadar içimizden
bir karakteri anlatıyordu ki içim ısındı ve yadırgamadım diyelim.
Kitapta Derman isminde geceleri radyo sunuculuğu yapan kahramanımızın
"varlığını piçlik ile anlamlandırması" anlatılıyor. Buradaki 'piç'
sözcüğü ile yazar hem Derman'ın çocukluğundan beri gelen kopuk baba-çocuk ilişkisine hem de bunalım halinde olsa bile tabiri caiz ise zaman zaman yaptığı fırlamalıklarına gönderme yapıyor bence. Kitapta da aşağıda resmini göreceğiniz konuşma geçiyor;
İntihar edip hastahaneye kaldırıldığı zaman psikolog ile
görüşmelerinde konuşmak istemiyor. Psikolog konuşmaları sırasında duygusal
durumunu tanımlamasını istiyor ve o;
"Topluma yabancı, köklerini kaybetmiş, temelini yitirmiş, mutsuz, huzursuz,
kaygılı ve hep bulantı içinde." diye tanımlıyor. Bulantının sebebini
sorduğunda ise; "Anlamsız bir varlık olmanın bulantısı. Kusasım var."
diyor.
Bunun üzerine psikolog; "Hemşireler gayet şakacı olduğunu
aktardılar" dediğinde ise verdiği cevap ;
"Varlığıma piçlikle anlam kazandırıyorum" oluyor.
Günümüzde 'yaşayıp giden' ve sürekli bir bulantı içinde olan insan
yığınları birer tüketim canavarına dönüşmüştür ve var olma sebeplerini hatta
dönem dönem varlıklarını anlamlandıran ögeleri bile unutmuştur. Bunalım, bulantı hali toplumumuzda günümüz yaşam şartları sebebi ile büyük bir kısmı etkilemektedir. İşte Derman'ın
hayatı da severek gittiği ve kendi gibi insanların olduğu Kaplan Bar ve evi
arasında, bazen de radyodaki işine giderek bunalım ve bulantı hali içinde sürüp gitmektedir.
Bu sırada 'Peri' isminde bir kızla tanışır ve ona deli gibi aşık olur ancak hala düşünürüm bu kız gerçekte var
mıdır yoksa Derman'ın hayata tutunma mücadelesinde zihninin ona oynadığı bir
oyun mudur? Çünkü Derman aynı zamanda evlidir ve çocuğu olmaması gerekirken (sağlık sebebi ile), karısı hamiledir ve ikiz çocukları olacaktır.
Kitap satır araları iyice okunması gereken, özellikle satır aralarına
gizlenmiş göndermeleri, içi dolu ağır cümleleri iyice tartmamız ve düşünmemiz
gereken bir roman olmuş.
Ben kesinlikle okunması gereken bir kitap diyorum. Hatta ilk kez Hakan
Akdoğan'ın bir kitabını okuduğumdan mutlaka diğer kitaplarını da en kısa sürede
alıp okumayı düşünüyorum.
Siz hiç bir 'Hakan Akdoğan' kitabı okudunuz mu? Özellikle tavsiye ettiğiniz bir kitabı varsa mutlulukla tavsiyelerinizi alabilirim.
Sevgi ve Sağlıcakla Kalın...
Kitap Yorumu - Aylak Adam, Yusuf Atılgan
Herkese Merhaba,
Aylak Adam kitabı Ocak ayında okuduğum 3. Kitaptı. İlk
kez bir Yusuf Atılgan kitabı okudum ve çok beğendim. Yorumumu yazmak ise bugüne kısmetmiş :)
Nedense bu aralar daha çok kişi/düşünce üzerine
romanlar okuma eğilimim var sanki. Kişi romanlarımdan kastım; romanların
içindeki karakter ya da karakterleri toplumumuzda mutlaka görüyor olmak,
onların yaşamlarının ve düşüncelerinin içine girmek, bazen bir yönüyle
kendimizden de bir şeyler bulmak ve durup şöyle bir düşünmek, Bazen onlarla
gülmek bazen de ağlamak, ama illaki kişinin içimizden birileri olması.
Anlatımım biraz karmaşık olmuş olabilir. Belki de
böyle bir türün ya da akımın edebiyatta/yazım sanatında bir ismi de vardır ama
ben bilmiyorum. Bu tür kitaplara örnek verin derseniz de son okuduğum
kitaplardan: ‘Varlık ve Piçlik’, ‘Aylak Adam’ bu tür kitaplara örnek olarak
gösterilebilir. Bu tür kitapları okurken kitabın kahramanında her seferinde
kendimden de bir şeyler bulurum. Bir düşüncesini ya da içinde bulduğu durumu/ruh
halini anlatırken zaman zaman bende böyle düşünmüştüm/hissetmiştim derim.
Aylak Adam’a geri dönecek olursak, Kitabın arka kapağında
aslında kitabı çok güzel anlatan yazı aşağıda;
“Her şeye ‘karşı’ duran, ‘karşı’ çıkan, ‘karşı’
olan bir adam... Aylak Adam... Bir adı bile yok. "C." diyor Yusuf
Atılgan kısaca.
İnsan her şeye bunca ‘karşı’yken kendine de ‘karşı’ olmadan nasıl sürdürülebiler bir ‘karşı’ yaşamı?
C. sıradanlığa, tekdüzeliğe, alışılmışın kolaycılığına hiç mi hiç katlanamıyor. Hem farklıyı, hem doğru olanı arıyor. Çabasının boşuna olduğunun da farkında üstelik.
Zor bir karakter, zor bir yaşam, yalın bir roman.”
İnsan her şeye bunca ‘karşı’yken kendine de ‘karşı’ olmadan nasıl sürdürülebiler bir ‘karşı’ yaşamı?
C. sıradanlığa, tekdüzeliğe, alışılmışın kolaycılığına hiç mi hiç katlanamıyor. Hem farklıyı, hem doğru olanı arıyor. Çabasının boşuna olduğunun da farkında üstelik.
Zor bir karakter, zor bir yaşam, yalın bir roman.”
Evet C. her şeye karşı. Babasından miras kalan para
ile hayatını sürdürüyor ve çalışmıyor. Çalışmak onun için sıkıcı. Çalışmaya da
karşı. Bu yüzden ne iş yaparsın dediklerinde “Ben aylağım” diyor. Aylak adam C nin ‘karşı’ yaşamını bir çırpıda okuyup bitireceğinize ve çok beğeneceğinize
eminim.
Sevgi ve sağlık ile kalın…
Mandala...
Herkese Merhaba,
Bir süredir zihnim çok dolu. İnsan biraz kendini dinlerse vücudu, zihni neye ihtiyaç duyuyor bence bulabilir. Çünkü bundan 6 ay önce düşüncelere daldığım bir sırada mandala boyamalıyım dedim kendi kendime. Nereden mi çıktı? inanın bende bilmiyorum. Daha önce hiç mandala boyadım mı hayır? Mandalanın ne olduğunu yaklaşık 2 yıl önce oğlumun anaokulunda yapılan bir sergiden öğrendim. O dönemlerde biraz araştırdım bu mandala nedir ne değildir diye o kadar. Son dönemlerde beynim o kadar kalabalık ve dolu ki düşünce karmaşası yaşıyorum bazen. Öyle ki bazen kafamın içindeki sesler susmadığında kitaplarıma bile yoğunlaşamıyorum.
İşte böyle bir zamanda geldi aklıma mandala boyamak. 6 aydır ne zaman kafamdaki sesler artmaya başlasa çok sevdiğim klasik müzikleri açıyorum, alıyorum bir mandala modeli önüme ve boyamaya başlıyorum. Henüz bir mandala modeli çizmeyi denemedim ama en kısa zamanda çizme çalışmalarına da başlamak istiyorum. Ben çok amatör olarak boyuyorum. Renklendirmeye boyut vermek, tonları doğru kullanmak vs umurumda değil açıkçası. Benim boyamadaki amacım kafamda bağırışan seslerin sorunlarını çözüp bir an önce susması. Bir nevi kendime zaman ayırma zihni dinlendirme/dinginleştirme halleri benimki.
Size buradan mandala şudur budur diye bir tanıtım yazısı yazmayacağım. Eminim internette bu konuda bir çok yazı bulabilirsiniz. Mandala nedir?, mandala modelleri, mandala tarihi, çocuklar ve mandala boyama ile ilgili binlerce sonuç çıkacaktır karşınıza. Ben kendim üzerimdeki etkisine gelecek olursam gerçekten boyama yaparken rahatladığımı hissediyorum. Zihnimdeki seslerin yavaş yavaş uzaklaşması ile kendimi tamamen müzik ve boyamaya verdiğimde ise inanılmaz gevşiyorum.
Sizde dönem dönem bu tür sıkıntılı haller yaşıyor ve kafanızın içinde birden çok kişinin/sesin konuşmaya başladığını hissediyorsanız, böyle dönemlerinizde mutlaka bir kez deneyin. Göreceksiniz kendinizdeki farkı.
Bir çok boyamam var ama en son boyadığım mandala baykuşumun fotoğrafı var sadece resimlerimin arasında. Örnek olması açısından paylaşıyorum sizinle;
Bir süredir zihnim çok dolu. İnsan biraz kendini dinlerse vücudu, zihni neye ihtiyaç duyuyor bence bulabilir. Çünkü bundan 6 ay önce düşüncelere daldığım bir sırada mandala boyamalıyım dedim kendi kendime. Nereden mi çıktı? inanın bende bilmiyorum. Daha önce hiç mandala boyadım mı hayır? Mandalanın ne olduğunu yaklaşık 2 yıl önce oğlumun anaokulunda yapılan bir sergiden öğrendim. O dönemlerde biraz araştırdım bu mandala nedir ne değildir diye o kadar. Son dönemlerde beynim o kadar kalabalık ve dolu ki düşünce karmaşası yaşıyorum bazen. Öyle ki bazen kafamın içindeki sesler susmadığında kitaplarıma bile yoğunlaşamıyorum.
İşte böyle bir zamanda geldi aklıma mandala boyamak. 6 aydır ne zaman kafamdaki sesler artmaya başlasa çok sevdiğim klasik müzikleri açıyorum, alıyorum bir mandala modeli önüme ve boyamaya başlıyorum. Henüz bir mandala modeli çizmeyi denemedim ama en kısa zamanda çizme çalışmalarına da başlamak istiyorum. Ben çok amatör olarak boyuyorum. Renklendirmeye boyut vermek, tonları doğru kullanmak vs umurumda değil açıkçası. Benim boyamadaki amacım kafamda bağırışan seslerin sorunlarını çözüp bir an önce susması. Bir nevi kendime zaman ayırma zihni dinlendirme/dinginleştirme halleri benimki.
Size buradan mandala şudur budur diye bir tanıtım yazısı yazmayacağım. Eminim internette bu konuda bir çok yazı bulabilirsiniz. Mandala nedir?, mandala modelleri, mandala tarihi, çocuklar ve mandala boyama ile ilgili binlerce sonuç çıkacaktır karşınıza. Ben kendim üzerimdeki etkisine gelecek olursam gerçekten boyama yaparken rahatladığımı hissediyorum. Zihnimdeki seslerin yavaş yavaş uzaklaşması ile kendimi tamamen müzik ve boyamaya verdiğimde ise inanılmaz gevşiyorum.
Sizde dönem dönem bu tür sıkıntılı haller yaşıyor ve kafanızın içinde birden çok kişinin/sesin konuşmaya başladığını hissediyorsanız, böyle dönemlerinizde mutlaka bir kez deneyin. Göreceksiniz kendinizdeki farkı.
Bir çok boyamam var ama en son boyadığım mandala baykuşumun fotoğrafı var sadece resimlerimin arasında. Örnek olması açısından paylaşıyorum sizinle;
Normalde mandalanın çevresi boyanmazmış ama ben hep bir baykuş resmim olsun duvarımda istediğimden, çerçeveletip asacağım için bunu boyadım:)
Sevgi ve sağlıcakla kalın...
Tarihi Bursa Cumalıkızık Köyü Gezimiz
Herkese Merhaba,
Geçtiğimiz haftalarda Bursa ziyaretimiz sırasında Cumalıkızık Köyü'ne gitme ve orada güzel bir köy kahvaltısı yapma kararı aldık ve düştük yollara. Aslen bir Bursalı olarak, üniversiteyi Bursa dışında bir şehirde okumam sonucu Bursa'nın çok tadını çıkaramadım desem yeridir. Üniversite yıllarımda yaz-kış okul, sonrası İstanbul'da çalışma hayatı ve evlilik, sonra bir bebek sahibi olmam vs gibi sebeplerden Bursa'ya geldiğimizde de hafta sonları aile ziyareti yapıp dönüyorduk. Gezemememizde ki bir etkende oğlumun küçük olmasıydı. ama artık 5 yaşında ve onunla yeni yerleri keşfetmekten o da bizde çok zevk alıyoruz:) Bu sebeple bu sefer Cumalıkızık Köyünü ziyaret edelim ve gezelim dedik.
Cumalıkızık Köyü Bursa-Ankara yolu üzerinde sağ tarafta bulunuyor Kocaman tabelalarla sizi köye yönlendiriyor(internette detaylı yol güzergahını bulabilirsiniz). Ayrıca şehir merkezinden minibüs ve otobüslerle de bu köye ulaşım mümkün. Köyün en büyük özelliği Osmanlı'nın Bursa'da ilk yerleştiği yerlerden biri olması. Köyde 600 yıldır ayakta duran bir Osmanlı evi bile var. Ayrıca 150-200 yıllık ve belki de daha eski olan Osmanlı evlerini de görmek mümkün. Bursa Belediyesi Unesco'ya başvurarak bu köyü Unesco Dünya Mirası Listesine ekletmiş. Şu anda köy koruma altında ve Belediye tarafından da bazı evlerde restorasyon çalışmaları yapılıyor.
Köyde gezerken tertemiz hava ve bol oksijen sizi sarmalıyor. Köyde neredeyse her ev kendi yaptığı doğal tarhanaları, erişteleri, reçelleri, el işlerini kimi kapısının önünde kimi tezgahlarda satıyor. Köyde bir çok yerde mis gibi serpme köy kahvaltısı servis ediliyor. Karnınız tok olsa bile mis gibi gözleme kokularına dayanamayıp yemeniz olası:) Köyde konaklamak isterseniz de kahvaltı dahil uygun fiyata konaklamanız için bir kaç tane de butik pansiyon mevcut.
Köyün detaylı anlatımının ve çok güzel resimlerinin olduğu bir de internet sitesi var. İncelemek isterseniz buraya tık tık.
Yolunuz Bursa ya da Uludağ'a düşerse mutlaka bu güzel köye uğrayın derim. Tarih kokan bu köyü çok beğeneceksiniz...
Kendi çektiğim amatör fotoğraflardan bir kaç kare de aşağıda;
Geçtiğimiz haftalarda Bursa ziyaretimiz sırasında Cumalıkızık Köyü'ne gitme ve orada güzel bir köy kahvaltısı yapma kararı aldık ve düştük yollara. Aslen bir Bursalı olarak, üniversiteyi Bursa dışında bir şehirde okumam sonucu Bursa'nın çok tadını çıkaramadım desem yeridir. Üniversite yıllarımda yaz-kış okul, sonrası İstanbul'da çalışma hayatı ve evlilik, sonra bir bebek sahibi olmam vs gibi sebeplerden Bursa'ya geldiğimizde de hafta sonları aile ziyareti yapıp dönüyorduk. Gezemememizde ki bir etkende oğlumun küçük olmasıydı. ama artık 5 yaşında ve onunla yeni yerleri keşfetmekten o da bizde çok zevk alıyoruz:) Bu sebeple bu sefer Cumalıkızık Köyünü ziyaret edelim ve gezelim dedik.
Cumalıkızık Köyü Bursa-Ankara yolu üzerinde sağ tarafta bulunuyor Kocaman tabelalarla sizi köye yönlendiriyor(internette detaylı yol güzergahını bulabilirsiniz). Ayrıca şehir merkezinden minibüs ve otobüslerle de bu köye ulaşım mümkün. Köyün en büyük özelliği Osmanlı'nın Bursa'da ilk yerleştiği yerlerden biri olması. Köyde 600 yıldır ayakta duran bir Osmanlı evi bile var. Ayrıca 150-200 yıllık ve belki de daha eski olan Osmanlı evlerini de görmek mümkün. Bursa Belediyesi Unesco'ya başvurarak bu köyü Unesco Dünya Mirası Listesine ekletmiş. Şu anda köy koruma altında ve Belediye tarafından da bazı evlerde restorasyon çalışmaları yapılıyor.
Köyde gezerken tertemiz hava ve bol oksijen sizi sarmalıyor. Köyde neredeyse her ev kendi yaptığı doğal tarhanaları, erişteleri, reçelleri, el işlerini kimi kapısının önünde kimi tezgahlarda satıyor. Köyde bir çok yerde mis gibi serpme köy kahvaltısı servis ediliyor. Karnınız tok olsa bile mis gibi gözleme kokularına dayanamayıp yemeniz olası:) Köyde konaklamak isterseniz de kahvaltı dahil uygun fiyata konaklamanız için bir kaç tane de butik pansiyon mevcut.
Köyün detaylı anlatımının ve çok güzel resimlerinin olduğu bir de internet sitesi var. İncelemek isterseniz buraya tık tık.
Yolunuz Bursa ya da Uludağ'a düşerse mutlaka bu güzel köye uğrayın derim. Tarih kokan bu köyü çok beğeneceksiniz...
Kendi çektiğim amatör fotoğraflardan bir kaç kare de aşağıda;
Sevgi ve sağlıcakla kalın...
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)